![]()
Hüseyin ACARLAR (Akit Gazetesi Misafir Kalem)
Üçleme Üzerine Derkenar
17/02/2021 Geçen hafta “Kolezyum” “Taun” “Pendname” üçleme kitaplarım okuyucuyla buluştu. Neden üçleme ya da üç kitap birden sorusu en çok gelen soru olunca bu minvalde bir izah elzem oldu. Hristiyan ilahiyatında teslis vardır. Baba- Oğul- Ruhül Kudüs şeklinde. Bir üçleme olarak Kilisenin varlık nedeni bu temel dayanaklar üzerinden yükseldi. Sonuç: haçlı savaşları, mezhep savaşları, engizisyonlar ile milyonlarca ölüm, yıkım asırlar süren savaşlar… Savaşın ve dramın mimarları, barış ve merhametin sembolü İsa (as) üzerinden kendilerine meşruiyet oluşturuyorlardı ki Batı dünyasında itirazların uzun süre cılız kalması bu ruhaniyet inancındandır. Ta ki reform hareketlerine neden olan itirazlara kadar bu böyle devam etti. İngiliz püriten devrimi bu durumun müşahhas örneğidir. 1789 yılına gelindiğinde Fransız İhtilalinin “liberte (özgürlük)”, “egalite (eşitlik)”, fraternite (kardeşlik)” sloganlarıyla akıl bayramlarını kutlayanlar, Yunan’ın pagan (müşrik) mitolojisi -Prometheus- üzerinden kilisenin skolastik düşüncesinden intikam almaya giriştiler. Sonuç: Merkezi imparatorlukların yıkılması, ulus devletlerin kuruluşu, sonu gelmeyen savaşlar, yıkımlar ve ölümler vs… Leh yönetmen Krzysztof Kieslowski'nin 1993 yapımı ‘‘Üç Renk; mavi, beyaz, kırmızı” üçleme filmleri Fransız bayrağında da kendini ifade eden “liberte (özgürlük)”, “egalite (eşitlik)”, fraternite (kardeşlik)” üçlemesinin beyaz perdeye yansımasıydı. Bizde 1908'de İttihat ve Terakki Cemiyetinin sloganı “hürriyet (özgürlük)”, “müsavat (eşitlik)”, “uhuvvet (kardeşlik)” idi. Taksim ve İstiklal Caddesi “hürriyet”, “eşitlik” “kardeşlik”(!) sloganlarının atıldığı gösteri merkezi oldu. İttihatçılar bu sloganlarla iktidara gelirken, biz bu sloganları ata ata birinci cihan harbine girdik. Yüzyıldan fazladır girdiğimiz bu türbülanstan da çıkamıyoruz. Günümüz dünyasının sloganları ise; “İleri demokrasi”, “insan hak ve özgürlükleri” ve “eşitlik”! Bunu çığırtan insan, “kesinlikle iyidir” şeklinde bir pozitif önyargı var. Bütün bunları bir metafor fırtınasında sorgulama çabasıdır üçleme! Bu birincisi. İkinci neden şu; İslam anlatım geleneğinde “Rab, kul ve şeytan” üçlemesi vardır. Fatiha’dan sonra üç ihlas okuma gibi bir metafordur bu. Mübarek üç aylardan sonra üç gün bayram olma derinliği gibi. Kapıya üç kez vurma gibi. Üçüncüsü: yöntem açısından açarsam; Edebi geleneğimizdeki klasik aşk hikâyelerinde üçüncü şahıs yani ağyar/diğeri – el - rakip olarak görülür. Divan edebiyatında üçüncü kişiler, âşık ile maşuk ikilisi arasında âşığın maşuğa kavuşmasını engelleyen, âşığın nazarında kötü olup olumsuz ve fitneci biri olarak kabul edilir. Halk hikâyeleri ve mesnevîlerin ikili aşk hikâyelerinde üçüncü şahıs “ağyar” yani rakip, âşığın bir türlü ulaşamadığı vuslata nail olan, sevgiliyi elde ederek âşığın ona kavuşmasını engelleyen kimsedir de. Fuzuli’nin Leylâ ile Mecnûn mesnevîsinde İbn-i Selâm, Leylâ’nın vuslatına eren üçüncü kişidir. Yine şu var ki her zaman üçüncü kişi, vuslatı elde eden olmaz. Bu tarz bir algı, bahsettiğim “Rab, kul ve şeytan” üçlemesinin imgesel bir yansımasıdır. Edebi geleneğimizde birbirinin devamı niteliğinde olan ya da birbiri ile karakterler veya konu açısından bağlantılı olan üç esere “üçleme” demişiz. Bizde; gök-yer-yeraltı üçlemesi işlenen tema açısından birbirinden kopuk olmaz. Mesela, “gökten üç elma düştü” deriz masal sonlarında. Çağdaş Dünya Edebiyatında Paul Auster'ın “New York üçlemesi”, John Dos Passos'un “ABD Üçlemesi”, William Faulkner'ın “Snopes Ailesi Üçlemesi”, Chinua Achebe'nin “Afrika Üçlemesi”, Samuel Beckett'ın Üçlemesi (Molloy, Malone Ölüyor, Adlandırılamayan) gibi üçlemeler yazıldı. Yine Mısır’ın dev edebiyatçısı Necip Mahfuz’un Kahire üçlemesi var. Bizde; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, “Mahur Beste”, “Huzur” ve “Sahnenin Dışındakiler” eserleri üçlemedir. Orhan Kemal’in “Vukuat”, “Hanımın çiftliği”, “Kaçak” gibi Kemal Tahir'in “Esir Şehir” Üçlemesi, Yaşar Kemal’in “İnce Memed”(dördüncü ciltle dörtleme oldu) ya da “Dağın Öte Yüzü” ile “Kimsecik” Üçlemesi gibi üçlemelerimiz var. Sinemamızda yine Metin Erksan’ın köy ya da mülkiyet üçlemesi olarak tanımlanan “Yılanların Öcü”, “Susuz yaz”, “Kuyu” üçlemesi aynı zamanda sinema tarihimizde yapılan ilk üçlemedir. Bizim farkımız üçlemelerin aynı anda okuyucuya sunulması oldu. Bu birinci fark. İkinci farklılık roman değil de deneme yazım türünde bunu yapmış olmamız. Darısı romanlara diyelim. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ey Yolcu! - 28/01/2021 |
“Ey yolcu biraz sen dinle beni Kervan geçiyor sen kalma geri. Yusuf denilen dünya güzeli Fethetti bugün kalbi seferi Dost dost dost dost" |
Yitik Dünya Zamanı - 08/01/2021 |
“Hâsılını öğrenirsen kuşkusuz zaman gerçektir. O vehimlerle bilinir. Doğa gibi tesirdedir onun gücü. Zamanın ve doğanın dış varlığı ise yoktur. Şeyler onunla belirlenir. Onun ise kendisinde hükümranlığı olacak bir dış varlığı yoktur. |
Aralık ve Salaklık - 21/12/2020 |
Bir şark klasiği Abdurrahman İbn Cevzi’nin “Ahmaklar ve Dalgınlar” diye tercüme edilmiş eseriydi kitap. Bu kitap hakkında ne dersin Dayı diye sordum. Başladı konuşmaya: Bilmem hatırlar mısın zamanın behrinde İzmir Dikili’de “Salaklar Derneği” diye |
Poker Oynamak Adabı Erkândansa Kâğıt Çalmak Ahlaksızlık Olur mu? - 19/12/2020 |
Poker Oynamak Adab, Erkandansa Kagıt Calmak Ahlaksizlik Olur mu? |
Dijital Dönem ve İlim - 07/12/2020 |
Dijital Dönem ve İlim |
Biz Dünyadan Gider Olduk Kalanlara Selam Olsun - 05/12/2020 |
Biz Dünyadan Gider Olduk Kalanlara Selam Olsun |
Piyasa Ekonomisi ve Kontrol Toplumu - 21/11/2020 |
Allah'tan Rol Çalmaya Kalkana Allah'’ın Va’di Haktır |
Siyasi Parti teşkilatları Yada saatleri ayarlama enstitüsü - 02/11/2020 |
. |
Bir Yol Hikayesi - 30/10/2020 |
. |
![]() |